“Konya sanatın merkezi olabilir”

Yönetmen Cengiz Mertler, “Konya’da mutlaka sanata destek vermek gerekir. Çünkü tarihi dokusu değerlendirildiğinde çok iyi bir sanat merkezi haline gelebilir”dedi.

“Konya sanatın merkezi olabilir”
Yayınlanma:

Konyalı Yönetmen Cengiz Mertler ile sinema sektöründe yaşanan sorunlar ve yeni filmleri hakkında keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Cengiz Mertler sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Konya’nın Bozkır ilçesinin Kayapınar köyünde 1963 yılında dünyaya geldim. Okuduğum

Öğretmen okulundan ayrıldım. Daha sonra yazarlık ve İstanbul Sarıyer Halk eğitim kurslarında tiyatro eğitimi aldım. Dört sene profesyonel mankenlik yaptım. Tabii bu süre zarfından çok sayıda oyunlar ve şiir yazdım. Bugüne 40 kadar filmde yardımcı yönetmen ve sanat yönetmenliği yaptım. Tam 26 yıldır, bu sektöre emek veriyorum.

Kendinizi nasıl keşfettiniz? Senaryo yazmak, görsel yönetmen olmak başlı başına bir yetenek mi? Eğitimin de önemi var mı?

Kendi kendimi keşfetmem 1990 yıllarında oldu. Zaten hep şiirler ve senaryolar yazıyordum.

Bir gün şiir ve senaryolarımın ayrıldığım eşim tarafından yakıldığını gördüm. Dedim ki; niye yaktın? Cevabı şu oldu: ‘Bu kadar duygu yüklü şiir yazıyorsan sen mutlaka birilerine âşıksın ki yazıyorsun’ dedi. Ama bu Allahın verdiği bir yetenekti. Elbette bu yeteneği eğitimle desteklemek gerekiyor. Benim yardımcı yönetmenim Selçuk Üniversitesi Radyo televizyon sinema bölümü mezunu, tabii ki okulda teorikten çok şey öğreniyorlar. Okullarda donanımlı insanlar yetişiyor. Bizlerde pratikte bildiklerimiz kendilerine öğretiyoruz. Ancak asla çalıştığım insanları kendime hapsetmem, daima onların önünü açmak isterim.

Eserlerinizi nasıl oluşturursunuz? Özellikle drama yazmak seyirciyi duygu yönünden etkilemek zor olsa gerek, sizin kaynağınız nedir?

Yazarken adeta eserlerimi bir halı gibi nakış nakış işlerim.  Drama konusunda yazmak isteyenlere akıl vereyim. Drama yazarken daima ‘ney’ dinlerim. Ney beni çok etkiler, senaryoyu ağlaya ağlaya yazarım. Asla tüylerimi ürpermeden yazamam. Mutlaka önce kendim etkileneceğim. Eğer etkilenmezsem kesinlikle başarılı olamam.

Film çekerken mutlaka olması gereken temalarınız nelerdir?

Bütün filmlerimde güneşin doğuşu, batışı ve dolunay gibi doğa temalarım mutlaka yer alır. Çünkü bu seyircinin hoşuna gider. Şeytan pabuçta filmimizde de dolunay teması var. Aynı zamanda bütün karanlık olaylar dolunayda gerçekleşiyor. Dolunaya burada bir anlam yükledim. Buna da inanırım. İzmit depremi de dolunaydan sonra olmuştur.

Şeytan pabuçta filminizden bahseder misiniz?

Filmi Burdur Bucak’ta 4 hafta bir zaman diliminde çektik. Bir köy öğretmenin tarih dersi anlatmaya İncirhanına gitmesiyle başlıyor. İncirhanı 1200 hicri döneminde Selçuklular döneminde kalma tarihi bir han eski zamanlarda yolcuların konakladıkları bir yer olarak kullanılıyor. Tabii günümüze kalıntıları kalmış. Öğretmen orada bir cisim görüyor ve cisim eline aldığı zaman kayboluyor. Yaşadığı bu olayı kasabada yaşayan kişilere anlatıyor. Daha sonra olaydan bahsettiği kişiler orada kazı yapmaya başlıyorlar. Kazıda bir küp buluyor ve macera yaşıyorlar. Neticede kazı gerçekleştiren herkesin başına ölüm geliyor. Seyircinin sıkılmadan keyifle izleyebileceği bir film olduğunu söyleyebilirim.

Film ne zaman vizyona girecek? Bu filmde almamız gereken mesaj ne olmalı?

Seçimlerden sonra bir aksilik çıkmazsa aralık ayında vizyona girecek. Filmden alacağımız mesaj kültürel miras olarak adlandırdığımız tarihi kalıntılar, çocuklarımıza bırakacağımız kıymetli eserlerdir. Tarih yerlerde ‘kazı yapmayın, aksi halde büyük olaylar gelir’ diyoruz.

Filmi çektiğiniz yörenin tanıtımına oldukça katkıda bulundunuz. Yerel yönetimlerin desteğini yeterince aldınız mı?

Film çekmek istediğimiz duyunca AK Parti Bucak Belediye Başkanı Süleyman Mutlu bizi davet etti. Kendisine ilgilerinden dolayı çok teşekkür ediyoruz. Bucak kasabasına çok şey kattığımızı düşünüyorum. Filmi 3 noktada bitireceğimiz yerde, 10 noktada bitirdik. Türkiye’de ilk defa belediye meclis kararıyla bir filme destek çıkıldı. Gelecekte miras bırakılan tarihi yerlerin kazılmasını doğru bulmayan bir hutbe hazırlayıp, okunması için istekte bulunduk. Hutbemiz orada yaşayan İmam Bilal Ersoy hocamız tarafından okundu.

Bu yörede gerçekleştirmek istediğiniz film festivalinden söz eder misiniz?

Başkan Süleyman Mutlu ile görüştüm. Önümüzdeki yaz döneminde kısa metrajlı 10 dakikalık bir film festivali düzenlemek istiyorum. Kısa filmlerin yarışacağı, Antalya film festivali ile çakışmayan. Ancak aynı döneme gelen bir İncir film festivali düzenleyeceğiz.  İlk adımı attım. Seçimlerden sonra Kültür Bakanlığı’ndan izin alacağım.

Filmler yüksek bütçelerle çekiliyor. Bunları karşılamakta güçlük çekmiyor musunuz?

Konya’nın her daim reklama ihtiyacı vardır. Konya’da mutlaka sanata destek vermek gerekir. Çünkü tarihi dokusu değerlendirildiğinde çok iyi bir sanat merkezi haline gelebilir. Tabii ki firmaların destek olması halinde, filme ürün yerleştirmesi yapıyoruz. Bu konuda Atiker bir çığır açtı. Değerli Ömer Atiker’e çok teşekkür ediyoruz. Kendisi çok nazik ve güzel işler yapan bir insan, bizden de desteğini esirgemedi. Benim doğduğum bu topraklara olan borcum bitmez. Hiç kimse bana sponsor olmasa da ben bu filmi burada çeker, gününde de vizyona koyarım.

Yeni bir projeniz daha geliyor.15 Ekim’den sonra çekimlerine başlayacağınız ‘Ay gelin’ filmi hakkında söz eder misiniz?

Ay gelin filminin çekimlerinin tamamı Konya’da gerçekleşecek. Müthiş bir aşk hikâyesi 2016 yılında dizi olarak yoluna devam edecek. Ters köşe yapıyorum. Önce sinemada seyirciyi görmek istiyorum. Ardından diziye çevireceğim. Toplam set ekibimiz 60 kişiden oluşuyor. Kurtlar Vadisi dizisinden ve Kıbrıs’tan gelecek oyuncularımız var.

Türkiye’deki dizi ve sinemayı nasıl değerlendirirsiniz?

Sinema elbette evrenseldir. Türkiye’de hep Holloywood’u yakalayamadık, derler. Oysa bizim örf ve adetlerimize dikkat etmemiz gerekiyor. Başka insanların aile yapılarını veya kültürlerini neden örnek alıyoruz. Türkiye’de ne yazık ki çoğunluğu bir yere gelirken bedenlerini kullanmaya çalışıyorlar. Sanat için her şeyin mübah olduğunu düşünmüyorum. Senaryolarımda genelde toplumun örf, adet ve ahlaki yapısına dikkat ediyorum. Bu toprakların çocuğuysam ve birazda olsa namusluysam kalemimi kimse için bozmam. Seyreden çocuğa ne vereceğim. Kimseye kötü örnek olmak istemem.

Senaryolarınız çalındığından söz ettiniz? Bu neden kaynaklanıyor?

Türkiye’de senaryosu en fazla çalınan yönetmenlerden biriyim.Yazdığım tüm eserlerimin bana ait olduğunu gösteren belgelerim var. Hepsinin paraların yatırarak onayını yaptım. Ancak telif haklarında çalınıyor. Orada bulunan kişiler el altında sızdırarak başkalarının çalmasına vesile oluyorlar. Bu insanların isimleri bende var. Çalındıktan sonra senaryonun yüzde 50’si bazen değiştirebiliyor. Bu konuyla ilgili hiçbir yaptırım ya da kanun yok. Çok ünlü isimler senaryoları başkalarını yazdırarak, satın alıyor. Hakkımızı nerde arayacağız. Bununla ilgili kanun istiyoruz. (Melek Sarıtaş)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.