Çocuklar bilimin ve sanatın ışığında yetiştirilmeli

Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlham Enveroğlu, çocukların 'bilim ve sanat ışığında' yetiştirilmesi gerektiğini söyledi

Çocuklar bilimin ve sanatın ışığında yetiştirilmeli
Yayınlanma:

Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlham Enveroğlu, bilim ile sanatın insanlık için vazgeçilmez faaliyet alanları olduğunu, geçmişten günümüze, birbirlerinden ilham aldıklarını ve sanatın bilim için itici bir güç olduğunu söyledi.

Prof. Dr. İlham Enveroğlu, bilimin tanımının yapılmasının çok kolay olacağını, çok geniş bir tanımının olduğunu söylemekle birlikte, Bilim’i şu şekilde ifade etti: “Bilim, insanoğlunun yaratıldığı günden bu yana kendisiyle, çevresiyle, evrenle, tabiatla ilgili bütün gözlemlerinin, araştırmalarının sonucunda oluşan bilgi birikimdir. İnsan, muazzam kâinatın içinde toz zerresi gibi görünmesine rağmen aynı zamanda evrenin hard diski veya mikroçipidir. İnsan yüzyıllardır ‘ben kimim, nereden geliyorum, nereye gidiyorum’ gibi soruların cevaplarını aramıştır. İnsan bilmediğinden korkar. Bilim, bilinmezleri açığa çıkaran, gizemli şeylerin ardındaki sade kanunları aydınlatan vasıtadır. İnsan, bilim sayesinde kendini, tabiatı, evreni öğrenmekle kalmaz, aynı zamanda bugününü ve yarınını da şekillendirmeye kalkar. Bilim, bizlere kozmik özgürlüğümüzü bahşetmiştir. Doğadaki bütün canlılar doğaya adaptasyon ile ayakta kalırken günümüzde insanoğlu çevreyi kendine uyumlandırmaya çalışmıştır. Soran, sorgulayan, araştırmalar yapan insan, bilimde önemli buluşlar ortaya koymuştur.’’

whatsapp-image-2022-11-18-at-16-25-34-1.jpeg

Sanat ile bilim’in vazgeçilmez unsurlar olduğunu da söyleyen Enveroğlu, sanatı da şu sözlerle anlattı: “İnsan Dünya’ya akıl ve hisleriyle doğar. Sanat doğuştan var olan hissiyatın neticesinde meydana gelirken, bilim sonradan kazanılır. Örneğin müzik, dans, resim gibi eğilimleri hem çocuklarda hem ilkel kabilelerde de görürüz. Yaratılışın temelinde, insanın fıtratında sanat vardır. İnsanın sanatsız olması tasavvur edilemez. Yaratıcının da evreni oluşturması sanatsal bir yaratımdır, insan kendi de bir sanattır. Böylelikle insana biyolojik ortam kadar duygusal muhit de gereklidir. Bilimin en önemli amaçlarından biri insanın biyolojik varlığını idare etmek ve geliştirmek olduğu gibi, sanatın da başlıca amaçlarından biri duygusal muhitin yaratılması ve yaşatılmasıdır. Sanatın sadece zevk ve hoşlanma aracı olarak görülmesi, onun yaşamsal bir ihtiyaç olduğunu gölgeler. Kısacası sanatın yaşatma gücü olmasaydı, sanat kendisi yaşayamazdı.”

“SANATÇI, DUYARLILIĞI YÜKSEK BİR ALICI GİBİDİR”

Prof. Dr. İlham Enveroğlu, insanın kendi özünde doğuştan gelen bilgiler olduğunu, sanat ve bilimin üç objesi bulunduğunu, bunların ise ‘insan, doğa ve kâinat’ olduğunu ifade etti. Enveroğlu, “Bilim adamı evrendeki ahenk-harmoninin ardındaki kanunlar ve yasalarla ilgilenirken, sanatçı bu yasaların estetik yansımasıyla ilgilenir. Sanat ve bilim, evrene kendi metotları, kendi araç-gereçleriyle yaklaşır. Bugün biz fotoğraf makinesi, kamera vs. yaparken insanın yaratılışında var olan donanımın dışavurumunu yaratabiliyoruz. İnsan uyurken bile beş duyu organı aracılığıyla dış dünyayla veri alışverişindedir. Dış dünyadan beynimize ulaşan verilerin iki farklı yönü vardır; semantik ve estetik verilerdir. Semantik veriler açık-seçik, net ve somut verilerdir. Estetik veriler ise hislerle algılanan, dolaylı ve net olmayan verilerdir. İnsanın yarattığı her nesne estetik ve semantik bilgi taşıyıcısıdır. Sanatçı duyarlılığı yüksek bir alıcı gibi bu verileri derin sezgileriyle alıp sanat eserine dönüştürür” dedi.

Enveroğlu, dünya tarihinde bilimde keşif yapmış, yeni açılımlar yakalamış bilim insanlarının hayatını incelediğinde, sanatla ilgilenmeyen, sanata uğraşmayan bir bilin insanı görmediğini örneklerle anlattı. Enveroğlu, “Newton ileri düzeyde resim ve müzikle uğraşmış, Einstein ise çok iyi derecede keman çalmıştır, Einstein okuduğu makaledeki formülün önemini ifade ederken, ‘sadece Mozart’ın müziği bu kadar güzeldi‘ diyerek formülü sanat dalına benzetmiştir. Ünlü Alman matematikçi Weierstrass: “Gerçek matematikçi olmak için bir az şairlik lazımdır” demektedir. Bilim insanlarını düşünce tarihinde ölümsüzleştiren, yaratıcılığına ilham kaynağı oluşturan, onların “bir az şair” oluşlarıdır da denebilir. Kuşkusuz ünlü matematikçi şairlik derken bilim insanının şiir yaza bilmesini değil, bilim insanının ruhen, kalben şair gibi olmasını kastetmektedir. Bilim insanı rakamlara, formüllere şair gibi, müzisyen gibi bakarsa o zaman içindeki gizemi çözebilir, derin yasaları keşfeder. Bilim ile sanatın ortak konuları da vardır; simetri, altın oran, anatomi gibi. Bilim insanını da keşiflere giden yola sevk eden güzellik arayışları, sanatsal duygularıdır aslında. Bilim insanı gördüğünün arkasında duran gizli sebepleri araştırır, formüle etmeğe çalışır. Sanatçı evrene bütüncül bakarken bilim insanı onu parçalarına ayırmak, atomlarına kadar bölmek ister. Sonuçta her ikisi de bizi hayret ve hayranlık hisleriyle zenginleştirir. Yüksek duygusallık, gözlem hassaslığı, hayal gücü bilimsel faaliyet için vazgeçilmez özellikler olduğu gibi, aynı zamanda, bilim insanı için psikolojik gerginliklerin de esas nedenlerindendir. Sanat, hayal gücü, duygusal zekâyı güçlendiren vasıtadır. Bilim insanının sanatla uğraşması, sanatseverliği, ondaki düşünce kabiliyetini yükseltirken, aynı zamanda aramakta olduğu kanuna uygunlukları, doğadaki armoniye neden olan yasaları görmesini de kolaylaştırır” dedi.

“KUŞ TEK KANATLA UÇAMAZ, İNSANLIK İÇİN İSE O KANADIN TEKİ BİLİM, DİĞERİ SANATTIR”

Prof. Dr. İlham Enveroğlu, bilim ve sanatın birbirinden beslendiğini, ülkelerin ancak böyle ilerleme kat edeceğini sözlerine ekleyerek şunları söyledi; “Sanat ve bilim bir kuşun iki kanadı gibi vazgeçilmez unsurlardır, kuş tek kanatla uçamadığı gibi toplumlar da bu iki unsurun birlikteliğinde gelişiyorlar Bunlar aynı seviyede gelişirse o toplum kalkınabilir. Sanatın geliştiği ülkeler bilimde de çağ atlamıştır. Sadece bilim yavan kalır. Kuşkusuz sanat ve bilimin ortak gözlem alanı, araştırma hedefi doğanın sonsuz çeşitliliği ve doğadaki ahenk ve birliktir. Bu ortak hedef sanatçı ile bilim insanını birbirine yaklaştırır. Bilime yaslanan sanat insanın duygusal muhit yaratma imkânlarını genişletirken, sanat eserine daha derin bir anlam kazandırır. Dahi şairimiz Fuzuli, bu gerçeği şöyle dile getirir: “Zira ki, ilimsiz şiir esası yok duvar olur, Ve esası yok duvar gayette bi-itibar olur.”

Enveroğlu şunları söyledi:

“Ülkemizde maalesef resim, müzik gibi sanatsal dersler ‘angarya dersler’ olarak algılanıyor. ‘Çocuk ressam mı şair mi olacak’ deniliyor. Aslında o çocuğun başarılı bir matematikçi olması için belki resim yapması, müzikle, edebiyatla uğraşması gerekiyor. Çünkü bilimsel formüllerin sanatsal metaforlarla zihninde tasarlaması için sanat yeni açılımlar sağlar. Beynin sağ lobu ile sol lobunu, yani sanatsal kısmı ile bilimsel kısmını aynı anda aktive edebilen insan çok başarılı olabilir. Sadece fizik, kimya, matematiği iyi olup sanatla ilgilenmeyen bir insan alanında iyi olsa da bir Einstein olamaz. Çocukların fen bilimlerinin yanında Görsel Sanatlar, drama, musiki vb. gibi başka alanlarda da ilgili olması onların geri kalacağı anlamına gelmez, bilakis daha donanımlı, evrensel bir bakış açısına sahip olacağı anlamına gelir. Bunu yakalayan toplumlar çağ atlamıştır. Ör. Almanya’da savaş sonrası ilk olarak tiyatro salonları kurulmuş, Osmanlı Devleti ise sanatla bilimi aynı anda yürüterek üç kıtaya hâkim olmuştur. Gençler temel bilimlerle ilgili eğitim alırken en azından sanat dalının biriyle uğraşmalıdır. Bilim insanı doğada gezerken, sanatsal bir sergi gezerken, şiir okurken, kitap okurken zihni farklı şekilde çalışır. Sanat bize bu hayatı, doğayı, insanı farklı gösteren bir bakış açısıdır. Görünenin arkasındaki görünmeyeni yakalama çabasıdır.”

“ÇOCUKLARIMIZI SANATA YÖNLENDİRELİM”

Enveroğlu, sanat ile zanaat arasındaki farkı ve sanatın önemini anlatmak için atalarımızın söylediği şu söze vurgu yaparak ailelere önerilerde bulundu; “Atalarımız, ‘sadece eliyle çalışan amele, hem eliyle hem aklıyla çalışan usta (zanaatçı), hem eli hem aklı ve aynı zamanda gönlünü de bu işe koyan sanatçıdır’ demiş. Zanaat ustası o şeyi teknik olarak virtüözlük derecesine kadar getirir, yenilik anlayışı olmaz, aynı şeyi tekrar ettirir. Sanatçı daha fazla ne yapılabilirim der azla yetinmez. Sanatçılar sorar sorgular, daha hassastır, terbiyelinmiş bir sanat zevki vardır, uyumsuz şeyler onu rahatsız eder. Gözü, gönlü ahenkle, güzellikle terbiyelinmiş bir sanatçı elbette ki kolay beğenmez, hep arayışta olur. Toplumdaki bozukluğu ilk fark edenlerin sanatçılardan çıkması olağandır.

İyi ki sanatçılarımız, sanatla bakan gözlerimiz var yoksa bu hayat çekilmez olurdu, günlük rutinlerin içinde boğulurduk, hayatımız renksiz ve zevksiz olurdu. Lütfen çocuklarımızı sanat alanına yönlendirelim, sanatsal yeteneklerini ortaya çıkaralım, onları bu alanda engelleyerek çocuklarımızın ufkunu daraltmayalım.’’

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.