Kan grupları nasıl keşfedildi? İşte kan gruplarının ilginç keşfedilme hikâyesi…

Kan grubu, kandaki antikorlara bakılarak, kanın özelliğini belirtmek için oluşturulmuş sınıflandırma sistemidir. İnsanlarda A, B, AB ve 0 türleri vardır. Bundan bağımsız olarak, Rh değeri + ya da - değerinde olabilir.

Kan grupları nasıl keşfedildi? İşte kan gruplarının ilginç keşfedilme hikâyesi…
Yayınlanma:

Kan grubu, kandaki antikorlara bakılarak, kanın özelliğini belirtmek için oluşturulmuş sınıflandırma sistemidir. İnsanlarda A, B, AB ve 0 türleri vardır. Bundan bağımsız olarak, Rh değeri + ya da - değerinde olabilir.

TARİHTEKİ İLK KAN NAKLİ

Kan gruplarının doğuş serüveni kan nakli denemeleri ile başlamıştır. Tarihte bilinen ilk kan nakli 1492 yılında gerçekleşmiştir. Bu kan naklinde Roma’da Papa VIII. Innocent’e kan verilmiştir. Henüz kanın damar içinde dolaştığı keşfedilmemişken gerçekleşen bu nakil nasıl ve neden yapıldı tam olarak bilinmemektedir. Hristiyanlık için önemli bir karakter olan papanın genç kalmak ve yaşlanmamak için denediği yollardan biri de gençlerden kan nakli almak olmuştur. Bunun için 3 çocuktan alınan kanlar papaya oral yoldan (ağızdan) verilmiştir. Nakil başarılı olmamış ve sonucunda çocuklar ve papa vefat etmiştir. Bu başarısız denemeden yaklaşık 150 yıl sonra 1600’lü yıllarda İngiliz bir doktor olan William Harvey kanın kalpten pompalanarak tekrar kalbe döndüğünü keşfetmiş, kan dolaşım sistemini doğru bir şekilde açıklamıştır.

İNSANDAN İNSANA İLK BAŞARILI KAN NAKLİ

İngiliz kadın doğum uzmanı James Blundell, doğum sonrası kanamalar sonucu ölen hastalar için bir tedavi düşünmüş ve tedavi olarak 1818 yılında ilk kez insandan insana kan naklini denemiştir. Doğum yapan bir anneye, eşinden alınan kan, şırıngayla enjekte edilmiştir. Bu nakil insandan insana yapılan ilk başarılı kan nakli olarak tarihe geçmiştir. Daha sonra gerçekleştirilen 10 benzer nakilden beşi olumlu sonuçlanırken beşi olumsuz sonuçlanmış ve doktorlar sorunun ne olduğunu anlayamamışlardır.

Daha sonraki yıllarda yapılan transfüzyonlarda genel olarak iki sorunla karşılaşılmıştır. Birinci sorun, işlem sırasında kanın sıklıkla pıhtılaşmasıyken, diğer sorun kan nakli yapılan hastaların yaklaşık yarısının ciddi reaksiyonlar göstermesi ve bunların bir kısmının ölümle sonuçlanması olmuştur.

NOBEL’E GÖTÜREN ÇALIŞMA: ABO KAN GRUPLARININ KEŞFİ

Tüm bu çalışmalar sırasında Avusturyalı bilim insanı Karl Landsteiner, anahtar ve kilit gibi birbirine uyumlu olan antijen ve antikorlar üzerinde çalışmalar yapmıştır. Çalışmalarını ilerletmek ve daha fazla gözlem yapabilmek için ölüm sonrası muayene ve gözlem yapmıştır. Bir kişiden alınan kanın başka bir kişinin kanıyla birleşmesiyle meydana gelen çökelme reaksiyonlarını tanımlamıştır. Kan hücrelerinin dışındaki antijenlerin farklılığını gözlemleyen Karl 1900 yılında; A antijeni bulunanlara A, B antijeni bulunanlara B kan grubu demiştir. Antijen içermeyen gruba ise C kan grubu demiştir. Fakat yıllar içinde ‘C’ Almanca'da "yok" anlamına gelen "Ohne" veya İngilizce'de "Sıfır", "boş" anlamına gelen ‘O’ olarak yeniden adlandırılmıştır. Bu çalışma bilim insanı Karl’ı 1930 yılında Nobel Tıp Ödülü'ne götürmüştür. ABO gruplarının bulunmasından 2 yıl sonra Karl’ın öğrenciler A ve B antijenlerinin ikisini de bulunduran AB kan grubunu keşfetmiş ve böylece kan ABO kan grubu sistemi bulunmuş olmuştur. Yaygınlaşan kan nakilleri ve çalışmalarıyla 1912 yılında Roger Lee, "Evrensel bağışçı (her gruba kan verebilen)" ve "Evrensel alıcı (her gruptan an alabilen)" terimlerini tanımlamıştır. O grubu kanın evrensel bağışçı ve AB grubunun ise evrensel alıcı olduğu bulunmuştur.

RH KAN GRUBU SİSTEMİ

ABO kan grubu sisteminin keşfi, kan nakil işlemlerinin ardından gerçekleşen ölümlerin sayısını büyük ölçüde azaltsa da, hastalarda ateş gibi reaksiyonlar görülmeye devam etmiştir. 1939 yılında yeni doğum yapmış bir kadına eşinin kanının verilmesinin ardından kadın şiddetli reaksiyon göstermiştir. Bu olaya anlam verilememiştir, çünkü hem kadının hem de erkeğin kan grubu O’dır. Bu olayı inceleyen iki bilim insanı farklı bir kan grubu sistemi olduğunu keşfetmişlerdir. Bu keşiften yaklaşık bir yıl sonra 1940 yılında Karl Landsteiner ve Alex Weiner 'Maccacus rhesus' maymunundan tavşanlara kan enjeksiyonu yaptıklarında tavşan kanının serum bileşeninde bir antijenik reaksiyon görmüşlerdir. İnsanlardan alınan kan tavşan serumu ile test edildiğinde, test edilen insanların %85'inin kırmızı kan hücreleri çökelmiştir. Bu durum maymundaki durum ile aynıdır. Bu yüzden bu grup Rh pozitif olarak isimlendirilmiştir. Kalan %15'in kanında faktör yoktur ve Rh negatif olarak isimlendirilmiştir. Böylece günümüzde en yaygın bilinen kan grupları tamamen tanımlanmıştır. Bunlarla araştırmalar sonlanmamış aksine kan nakil türleri, tedavi türleri ve farklı kan grubu sistemleri de bulunmuştur.

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.