Ahmet Ünver

Ahmet Ünver

ESKİYİ Mİ ÖZLEDİK

ESKİYİ Mİ ÖZLEDİK

Sevgili okuyucularım bazen hangi konuya değinsem hangi yarayı açsam dersiniz; o kadar çok yara var ki açmaya korkarsınız. Ben bugün o yaraları değil güzel anıları güzel yaşanmışlıkları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Etrafta işe gelip giden mutsuz yorgun insanları, kulağında kulalık caddelerde dalgın ve solgun yüzlü çocukları görüyorum. Sürekli radyasyona maruz kalan  cep telefonu ile uyuyan çocuklardaki bu solgunluk doğal. Maalesef  çocuklarımızı bu teknolojiden uzaklaştırmakta mümkün olmuyor.Bu yorgunluklarını giderecek hiçbir aktiviteleri de yok.Ç ocuklar cep telefonuna kilitlenmiş, dünyaları cep telefonunun etrafında dönüyor.

Eskiden evlerimiz kaloriferli ya da doğalgazlı değildi.  Çeşit çeşit sobalarımız vardı.En unutulmazı,  kuzine adını verdiğimiz sobaydı.Üzerinde yemek ,fırınında börek çörek yapılır,güğümlerle sıcak sular; her daimde çay hazır bulunurdu.

 Eskiden bu kadar zenginlik teknoloji evlerimizde değildi.Tek odada yada salonda kurulan bu sobanın borusuna  çamaşırlık takılır;kışın  çamaşırlar orada kurutulurdu.Doğallık ve zor yaşam koşullarında çocukların yüzündeki tebessüm hiç eksilmezdi.Kış yaklaştı mı alınan odun kömürü hamallar değil mahallenin çocukları çeker; sonrada ev sahibinin dağıttığı bahşişlerle bakkala koşulurdu.Yani yardımlaşma oyun gibi yapılırdı.Eskiden şeker çikolata gibi kimyasal zehirler yoktu. Tek lüksümüz  pudraları dudaklarımıza yapışan iki bisküvi arasına koyduğumuz gül kokulu lokumlardı.

Evin büyükleri yani babaanne ve dedenin sözünün geçtiği bu koca ailede aç kalmamak için  sofralarda tek tabaklardan  kapış kapış yemekler yenilirdi.Şimdi ise anne ve babaların dilleri şişiyor oğlum şunu ye kızım bunu ye çocuklar kabağın fasulyenin tadını bilmez , dedeler ve babaanneler  torun görmeye müsaade ile gider oldular.

Güzeldi o yıllar  iş yapmaktan yorulan ev halkının    geçim derdiyle birlikte; yüzlerinde tatlı bir gülümseme hiç eksik değildi.

Çocuklar bayramı, tatili hatta okulu bekler canları hiç sıkılmazdı. Sokakta  oynayıp , top koşturmaktan ,oyun oynamaktan yorulan çocuklar; akşam erkenden uyurdu.Şimdi ise yorganın altından gece yarılarına kadar sosyal medyada geziyor,ve yorgun düşüyorlar.

En güzel yanı kışın okulda atamızı yazında kuran kursunda kuranımızı ve surelerimizi öğrenirdik. Hiç ayrım yapılmadan bunları görev bilirdik. Camimizi biz temizler temizlik esnasında da hocanın cüppesini giyemeden duramazdık. Oyunda oynar, temizlikte yapardık. Şimdi cami ve kuran kurslardaki yaşanan çirkinliklerden camilere erkek çocukları bile gönderemez olduk. İstiklal Marşımıza duyduğumuz saygıyı tarif etmekte zorlanırken mahalledeki yürüyen insanların marşımızı duyduklarında ellerini yana koyup hiç kıpırdamadan saygı duruşunda beklemeleri bunun en güzel açıklaması olacaktır diye düşünüyorum.

Şimdi ise çocuklar hafta sonu   İstiklal Marşımızı okumamak için okuldan kaçar oldular.

Öğretmenimiz  mahallemizden geçerse yada sokakta görürsek heyecanlanır hatta hazır ol durumuna geçip   kafamızla selam verirdik ;eğer çekingen bir çocuksak saklanırdık. Şimdi okulun bahçesinde öğretmen de öğrenci de lakayt; öğrencinin ağzındaki sakıza ses bile çıkaramaz olmuşlar.

Mahallenin kitaplığından kitap alır okur, sonrada o kitabı konuşurduk.Hayal kurardık,tasvir yapardık.Evcilik oyununda o hikayede gerekirse yaşardık.  Okuma bayramı ve milli bayramlarda sosyal faaliyet için can atar, bunu kendi yeteneklerimizle yapmak için çok çaba sarf ederdik..Şimdiki veliler çocuğun resmini proje ödevlerini yapmaktan kendilerini baya geliştirir oldular. Velhasıl çocuklar emek vermeden yorulmadan sadece test çözerek okul bitiriyorlar. Evde çocuk sanki bir robot anne babada onu programlayıp duruyorlar. Hiç resim yapmadan, Şarkı söylemeden  hiç hayal kurmadan yıllar yılları kovalıyor. Meslek sahibi olduklarında da empati bile kuramayan ,bazı duyguları körelmiş, ruhsuz meslek adamları oluyorlar..

Annelerimizin  çalışmadığı o dönemlerde boynumuza anahtar değil silgi asardık.Hatta babalarımız anahtar taşımaz kapıyı çaldığında terliğini  vermek için  annelerimiz  bekler hoş geldin derdi.Annelerimiz yemek pişirdiği elbiseyle babalarımızı karşılamazdı.Saygı gösterilir ama sevgi gösterilmeden   yaşanırdı.Kadın sevildiğini bilir bunun edasını da taşırdı.

Eskiden bu kadar çok katlı apartmanlar yoktu;mahallenin en başındaki komşuyu en sonundaki bilirdi.Şimdi ise karşı komşumuzu tanımıyoruz.Asansördeki iyi akşamlar yada günaydın komşuluğumuz oluyor.

Eskiden akşam hep birlikte oturulup muhabbet edilirdi. Dedenin kucağından inmeyen torunlar  evin babasıyla ilgili çocukluk anılarını dinlerdi. Şimdi oda hapsindeki çocuklar  kendilerine ilgi gösteren daha çok seven dışarıdaki ahlaksızlara kanabiliyor.

 Çocuklar odasından dışarı çıkmıyor.Misafir bilmiyor.Ailesiyle çok fazla bir iletişim kurmuyor.Anne ve babaya sorarsanız sokaktan ev daha güvenceli varsın pc oyun oynasın diyor.halbuki her şeyin tadında ve dozunda yapılması gerekmiyor mu?

.İşte bu örnekleri saymakla bitiremeyiz. Teknolojiyi yaşam koşullarının iyileştirilmesi; yaşam kalitesinin artması olarak tanımlasak ta  bizi  kolay gibi gözüken  zor bir hayat bekliyor. .Doğayla hiç baş başa olmadan, oyun oynamadan elleri çatlamadan kan ter içinde kalmadan sokağın tozunu yutmadan yetişen bir nesil var gelecekte. Tatil onlar için denize gitmek gibi algılanır oldu. Bayramlar da tatile gitmek için fırsat.İşte bu acı ama bizim  örneklerimiz.Güzel günleriniz olsun diyerek noktayı koymak istiyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Ünver Arşivi
SON YAZILAR