Mehmet Gündoğdu

Mehmet Gündoğdu

KONYA’NIN FÎ TARİHİ- 12

KONYA’NIN FÎ TARİHİ- 12

LORAS DAĞI ANTİK KALINILARI

Loras, adına türküler yakılmış, destanlar düzülmüş, efsaneler söylenilmiş, bir dönemin Konya’sına isim vermiş; Konya şehir merkezinin en yüksek dağıdır. Yüksekliği 2200 metrenin üzerindedir. Eski dağcılar Loras’a “Bilmece gibi bir dağ” derler. Gerçekten bilmece gibi bir dağdır Loras. Gizemlidir, uludur, bir ucundan bir ucu gözükmez. Rota tutturamayanlar bu dağda kolayca kaybolurlar.

Loras; Reşit Tangut’a göre; sahralık, bozkırlık anlamına geliyormuş. Konya İli Köy ve Yer Adları Üzerinde Bir Deneme isimli kitap böyle bir bilgi veriyor.

“Bir bulut ağdı Loras’tan” diye başlayıp Loras’ın yüceliğini anlatan eski bir Konya türküsü vardır. Konya’da bir adam kasıntılı olup kendini yükseklerde gördüğü zaman: “Falan adam kendini Loras Dağı’nın tepesinde sanıyor” denir.

DÂNÂ’DAN İKONİON’A

Konya isminin ilk çağ dönemi söylencesinde Loras’ın adı da geçer. İlk çağlarda adı Dânâ- Dânia olan Konya’nın adını  İkonion’a çeviren söylence kısaca şöyledir. Loras’ta yaşayan yedi başlı bir ejderha varmış ki önüne geleni parçalayıp yiyormuş.  Bu canavar yaratığın karşısında kimse duramıyormuş. Halk Jupiter’in oğlu Perse’den yardım isteyince Perse silahlanıp Ejderha canavarını öldürmeyi başarmış. Halk bu canavardan kurtulunca; şehrin her yanına Perse’nin heykellerini dikerek minnettarlığını göstermiş. Bundan sonra da şehrin adı İkonlar( kutsal heykeller) şehri anlamında İkonion olarak değiştirilmiş. Çok eski mezar lahitlerinde saçları yılan şeklinde gösterilen medüs- medüze adlı korkunç cadı resimleri bu söylenceyi onaylamaktadır.

TIRMANIŞ ROTALARI                    

Loras’a her yönden çıkılabilirse de biz dağcılar için iki tırmanış rotası vardır. Birincisi Altınapa Barajı güneyindeki yolun solundaki çeşmenin yanından ilerlenir. İleride Derelilerin İncesu yaylası vardır. Yaylanın üzerinden güneye doğru gidildikçe büyük tepeler aşılır. Suyu tatlı olan küçük bir akarsuyu geçtikten sonra Loras’a tırmanılır. İkinci tırmanış rotası ise; Çayırbağı yönündedir. Çayırbağı’nda su çıkan yeri geçince maden yolundan ilerleyerek Derelilerin yayla evlerine ulaşılır. Yayla evlerini geçtikten sonra, sola dönüp bakılır. Karşı dağın tepesindeki dikilitaş hizaya alınarak tırmanış yapılır. Bu rotanın güzergâhı büyük mağaranın önüne kadar gider.

BÜYÜK MAĞARA

Mağara, deniz düzeyinden yaklaşık 1500 metre yüksekliktedir. Önü açıktır. Boyutları 40 x 40 metre olup, yüksekliği ise 15-20 metredir. Mağaranın içinde ağaçlar, ısırgan otları ve çimler vardır. Sağ tarafında oyuklar, oyukların üstünde ise, dikine giderek içeriye serin hava veren dar bir havalandırma bacası göze çarpar. Burada bülbül ve serçe türünden küçük kuşlar yaşamakta. Mağaranın içinde; çok ince bir ustalıkla işlenmiş Roma dönemine ait bir sütun başı, bazalttan yapılmış; maden eritmek için kullanılan ve Roma dönemine ait bir kuyumcu potasının parçaları bulunmuşsa da son gittiğimde kaybolmuşlar. Mağaranın orta yerlerinde definecilerin kazı yerlerinden küp parçaları ve insan kemikleri çıktığını çok gördüm. Ancak; kemiklerin çok küçük olmaları dikkat çekicidir. Küp parçaları Roma dönemine aittir.  Mağaranın giriş kısmı çok eskiden taş duvarla örülüymüş. Son gittiğimde bu duvar tamamen yıkılmış ve definecilerin kurbanı olmuştur. Yıkılan duvar temellerinin altından çıkan toprak su boruları eskiden buralarda bir su kaynağı ya da bir sarnıcın olduğunu düşündürüyor. Bu mağaranın Frigler zamanında bir mabet olarak kullanıldığını düşünüyorum. Çünkü Frigler; ulu dağlara, ilginç kayalıklara ve kutsal olarak tanıdıkları taşlara taparlardı. Mabetlerini yaparlarken de; yüksek dağlarda mabet yapmayı dinlerinin bir gereği olarak benimsemişlerdir.

ZİRVEDEKİ ANTİK KALINTILAR

Zirveye ulaşmak için yarım sağ yapılarak yeni bir rota ile tırmanmak gerekir.

Zirvede bir manastır ve bir sarnıç kalıntısı bulunmaktadır. Dünyadan elini, eteğini çekmiş azizler, keşişler; Loras gibi ıssız yüksek yerlerde inzivaya çekilirlermiş. Özellikle 6. yüzyılda böyle manastırlar, yeni keşişler yetiştirmek için okul görevi de görürlermiş. Ancak binanın gözetleme ve emniyet karakolu olarak kullanıldığını da düşünebiliriz. Çünkü bina kalıntıları ve çevresinde din simgeleyen bir iz bulunmuyor. Ancak, kesin olarak bilinen; bu kalıntıların Roma dönemine ait olduğudur. Bir külliye şeklinde yapılmış binanın yapı tarzı ve definecilerin kazılarından çıkan küp parçaları; binanın kesinlikle Roma dönemine ait olduğunu apaçık gösteriyor. Kuzey yönünde kale duvarını andıran büyük bir taş duvar vardır. Bu duvarın küçük bir kısmı yıkılmıştır. Ancak duvarın geriye kalan kısmı sağlamdır. Bu binada birbirine geçişli kemerli odalar, oda içlerinde nişler ve mihrap yerleri olmasına karşın hiçbir dinin işareti yoktur.

ANTİK SARNIÇ

Bu külliye kalıntılarının hemen yanında sekiz-on taş basamakla içine inilebilen bir kar sarnıcı vardır. Yapısı düzgün taşlarla yapılmış olup, kemerlidir. Bu sarnıcın benzerleri; Gilisira’da Katırini denilen kemerli mağara, Konya’daki üç adet buzhane, Ihlara Vadisi üzerinde bir dizi kayadan oyma kilise model benzerliği olarak karşıma çıkmıştır. Kapının tam karşısında büyük bir oyuk, tavanda ise kar doldurmak için açılan bir baca vardır. Burası, burada yaşayanların su gereksinimlerini karşılayan bir tür kar ve su deposudur. Sarnıç tamamen toprağa gömülüdür. Alanı ortalama olarak 70-80 metrekaredir. Yuvarlak bir plana sahip sarnıcın zemin ile tavan arasındaki yüksekliği 5-6 metredir. Dağda su kaynağı ve izi yoktur. Ancak Altınapa yönünde ve düzlükte İncesu yaylasında bir su oluğu ve bir akarsu vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Gündoğdu Arşivi
SON YAZILAR