Ramazan Yüce

Ramazan Yüce

Yetmedi mi dinden ekmek yediğimiz?

Yetmedi mi dinden ekmek yediğimiz?

Yetmedi mi dinden ekmek yediğimiz?

Bir toplum içinde yaşa­yan bireylerin içerisinde kanmaya, kandırılmaya ve aldatılmaya müsait kişiler, namzetler ve müşteriler olduğu müddetçe o toplumda kandıranlar, aldatanlar ve satıcılar da olacaktır. Aldatıcılar boşa kürek çekmezler. Piyasada ne giderse onu satarlar. Yeter ki alıcısı bulunsun. Yeter ki at koşturabilecekleri bir boşluk ve ortam bulsunlar.

Devlet nezdinde resmiyette yok, fiiliyatta var ve merdiven altı çalışma­lar var. Devlet bunları yok kabul eder, bunlara karşı kafasını kuma gömer ve bunlara karşı tecahülüarif sanatını icra ederse bunun sonu, hep bu merdiven altına güvenenlerin mağ­duriyeti olmuştur ve yeni mağduri­yetler üretmeye devam edecektir.

Bir toplum içerisinde toplumun kendisinden oluşan devlet denen örgütlenme, vatandaşını koruyup kollama görevini yapmaz, vatandaşı­na imkanlar sunmaz; kimin eli kimin cebinde demez, gerekli denetimi yapmaz ise birileri kapalı kapılar ar­dında iş çevirir ve bu ülkenin başına çorap örer.

Devlet yönetmeye talip olan veya devleti yöneten siyasi partiler bir oy uğruna, res­miyette kabul etmedikleri yapılara göz yumar, onlarla dirsek temasını hiç eksik etmez ise birileri yanlama­sına, diklemesine gelişir ve yayılır. Siyasiler sayesinde bu yapılar devasa bir güç olurlar. Bu yapılar bir müd­det sonra bir başkasının

emrine girerlerse bu tür yapılar okunu bu ülkenin kalbine nişan alır.

Bir ülkenin halkı, bir konuda özellikle dini konularda yeterince ve düzgün bilgi sahibi olmaz, dinin cahili olursa, bunlara dini öğretmek isteyen birileri daima karşılarına çıkar. Laf cambazı, derviş görünümlü bu kişiler; Allah, peygamber, din, iman, ayet, hadis diyerek halkasını kısa zamanda genişletirler. Halka genişledikçe bu saadet zinciri bir şekilde devam ettirilir. Çünkü bu milletin yumuşak karnı dindir. Birileri Allah, peygamber dedikçe kurtuluş reçetesini almak için aklımızı ve beynimizi, vardır bir hikmeti diye teslim ederiz. Farkına varmadan bir müddet sonra mankurtlaşırız ama ne hale düştüğümüzün farkına bile varamayız. 

Aldatmaların her türü kötüdür ama en kötüsü din ve diyanetle aldatmak­tır. Çünkü bu tür aldatmada Allah ile aldatmak vardır. Din alanında yapılan her aldatma aynı zamanda dine de zarar vermektedir. Kalbinde zerre Al­lah korkusu olan ve tüm yaptıklarının ahirette hesabının sorulacağına ina­nan biri, insanları Allah ile aldatmaz. Eğer aldatıyorsa bu kişinin Allah ve ahiret hayatına dair olan inancı prob­lemlidir. Niyeti, cenneti bu dünyada yaşamaktır. Nitekim hep öyle oluyor. Bu tür aldatıcılar bir eli yağda, diğer eli balda, yaşayıp gidiyorlar.

İnsanları dinle aldatan derviş gö­rünümlü kişilere kızıyorum. Keşke insanları aldatacak başka argü­manlar bulsalar diyorum. Ama en 

fazla da dinin ticaretini yapan bu din bezirganlarına inanıp onların arka­sından giden sürülere kızıyorum. Bu konuda yazıp çizeceklerimi genç bir kalem ve düşünen bir beyin, nefis bir şekilde ifade etmiş. Bu kardeşimin yazısının üzerine söz söylemeyece­ğim. Aynen aktarıyorum:

“Malum sapık şeyh olayıyla ilgili çok şey yazılıp çiziliyor. Kimi, bu mesele üzerinden dine saldırıyor, kimi neden yeterince tepki vermiyorsunuz, diyor. Genel olarak herkes bu esfeli suçlu­yor. Şimdi bu adam sapık. Hepimiz hemfikiriz.

Peki, ya bu adamı bu hale getiren­ lere, ona musallada yatan meyyit gibi teslim olanlara, her dediğini ve her yaptığını hayra yoranlara, İslam'a mugayir hareketlerini durmadan tevil edenlere, şeyhini peygamberle eşdeğer tutanlara, bir tarafı açıkken yatıp gördüğü rüya üzerinden şeyhi­ni uçuranlara, şeyhini ailesinden üs­tün tutanlara, şeyhi zenginlik içinde yüzerken verdiği riyazet mavallarına ağlayanlara, şeyhimin nefsi yoktur diyerek kadınlarla oturup kalkmasına ses etmeyenlere, şeyhim her yaptı­ğımı görüyor diyerek ona tapanlara; hasılı şeyhlerinin sapıklıklarına sapık­ça inananlar ve destek verenlere ne demeli?

Ben bir şey diyemiyorum. Sadece ibretle izliyorum. Bir de emin olun bu adam gibi ve hatta daha fenasından Türkiye'de yüzlercesi var.

Bu yazıyı okuyup ‘acaba benim şeyhim/hocam da öyle mi' diyerek tereddüt edip ‘yok canım, bunlar şeytanın vesveseleri' deyip şeyhinin/ hocasının peşinden gidecekler o kadar çok ki...

Sorgulamayacaklar. Çünkü sorgu­lamak onlara dinden çıkmak gibi öğretildi.

Mensuplarına “Şeyhini zina eder­ken görürsen ne yaparsın” diye soruluyor bir örgütte. Tahmin edin ideal cevap ne: Gusledecek suyunu hazırlarım.

Bir diğer soru: En sevdiğin kim?

El cevap: Oğlumdur.

Sorunun devamı: Hocanın, oğlunu kestiğini görürsen ne yaparsın?

İdeal cevap: Kanlı ellerini yıkaması için su getiririm.

Emin olun bu yazdıklarım, aysbergin görünen yüzü. Daha neler var neler! Rabbim hepimizi ıslah etsin.” (Musta­fa Necadettin Aktaş)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ramazan Yüce Arşivi

Mina

26 Aralık 2020 Cumartesi 00:01
SON YAZILAR